Tıkandı Baba Hikayesi – İbretlik Hikayeler
Osmanlı Padişahlarından Sultan 2.Mahmut, kılık kıyafetini değiştirip tebdili kıyafet ile halkın arasına karışır. Onların sorunlarını, şikayetlerini, dertlerini yerinde görmek için böyle bir davaya başvurur.
Dolaşırken bir kahvehaneye girer oturur ve etrafı gözetlemeye başlar.
Herkes bir taraftan sesleniyor, Tıkandı baba çay getir, Tıkandı baba kahve getir, Tıkandı baba şunu getir gibi sözlerle… Yaşlı adam çok fakir olduğundan dolayı kahvehane de çalışarak rızkını temin etmektedir. İnsanların isteklerine kan ter içinde koşuşturup durmaktadır.
Bu durum Sultan Mahmut’un çok dikkatini çeker ve bir ara yanına çağırır. Baba sana neden Tıkandı baba diyorlar anlat hele şu meseleyi der. Uzun mesele evlat der ve anlatmak istemez. Sultan Mahmut ısrar eder.
Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?. Çok merak ettim diye ısrar eder.
Uzun bir aaah çektikten sonra anlatmaya başlar yaşlı adam. Karşısındakinin Osmanlı padişahı olduğundan haberi yoktur.
Evlat, Ben bir gece rüyamda bir sürü insanlar gördüm. Herkesin bir pınarı vardı. Benimde bir pınarım vardı ama, herkesinki çok akıyordu, benimki çok az akıyordu der.
Benim pınarımda onlarınki gibi çok aksın diye elime bir çomak aldım. Pınarın güzüne soktum biraz karıştırayım dedim. Çomak pınarın gözünde kırıldı ve pınarım sadece damlamaya başladı.
Bari eskisi gibi aksaydı diye kendi kendime hayıflanırken, onlarınki kadar akmasa da olur diye karıştırırken hepsi tıkandı hiç akmamaya başladı. Kendi kendime neden böyle oldu diye hayıflanırken, aksakallı, nur yüzlü bir adam geldi. Tıkandı baba, tıkandı boşa uğraşma dedi. İşte o gün bu gündür adımız tıkandı babaya çıktı evlat der. Hangi işe elimi attıysam olmadı, bende burada çaycılık yaparak geçinmeye çalışıyorum evlat der.
Sultan Mahmut baba der. Ben senin durumu çok iyi anlıyorum. Ben Sultan Mahmud’um. Sen en iyisi yarın saraya gel, askerlerim seni bana getirecekler der. Tıkandı baba ertesi günü soluğunu sarayda alır. Askerler tıkandı babayı padişahın huzuruna çıkarlar. Sultan Mahmud ona hürmet ve ikramda bulunur ve uğurlar. Daha önceden askerlerine emir verir.
Her gün tıkandı baba ya bir tepsi baklava vereceksiniz. 30 gün boyunca bu durum sürecek. Her baklava diliminin altına bir tane altın koyacaksınız ve bunu ona söylemeyeceksiniz diye emir verir.
Tıkandı baba saraydan çıkarken fırından sıcak yeni çıkmış bir tepsi baklavayı tıkandı babanın koltuğunun altına tutuştururlar.
Tıkandı babanın canı çeker, ne zamandan beri de böylesine güzel bir baklava yememiştim der. Yolda giderken evin bir takım erzak ihtiyaçları gelir aklına ve yemekten vazgeçer. En iyisi ben bunu satayım evin eksiklerini gidereyim der. İşlek bir yol kenarına geçer bağırmaya başlar.
Taze baklava, leziz baklava, güzel baklava diye…
Oradan geçen bir yahudi baklavayı beğenir, biraz pazarlık eder ve baklavayı satın alır. Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin eksiklerinin bir kısmını karşılar. Yahudi baklavayı alıp evine gider. Yemek için bir dilim baklavayı kaldırır bakar ki, baklava dilimin altında altın var. Bir dilim daha, bir dilim daha derken bakar ki, her dilimi kaldırdığında bir altın çıkıyor.
Aynı yahudi acaba bu adam yine gelir mi diye aynı yerde beklemeye başlamış. Saraydan baklavayı teslim alan tıkandı baba yine aynı yere gelince yahudi yanına yaklaşır. Hiç bir şey olmamış gibi, baba baklan güzeldi.
Biraz daha indirim yaparsan her akşam senden alırım demiş. Tıkandı baba da peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı baba her gün saraydan aldığı baklavaları hiç bir şeyden haberi olmadan aynı yahudi ye satmış.
Aradan bir ay geçince sultan Mahmud merak ediyor. Gelip kahvehaneye bakıyor ki, tıkandı baba yine koşuşturup durmakta. Sultan Mahmud tıkandı baba ya sorar. Baba sen her gün baklavaları almadın mı?. Aldım sultanım der yaşlı adam. Allah senden razı olsun. Ben onları sattım ve evin bir takım ihtiyaçlarını giderdim demiş.
Padişah tebessüm eder, baba senin durumun anlaşıldı. Sen en iyisi yarın saraya gel askerlerim seni bana getirecekler der. Tıkandı baba ertesi gün saraya gider ve sultanın huzuruna çıkar. Padişah tıkandı babanın elinden tuttuğu gibi sarayın hazine odasına götürür.
Tıkandı babaya dönerek derki; Baba, bir defalığına mahsus olmak üzere şu küreği al şu hazineye daldır, ne kadar alırsan senindir der.
Tıkandı baba ömrünü hep yoklukla sefaletle geçirmiş. Böyle bir durum karşısında çok heyecanlanır. Küreği heyecan ve titremeden dolayı, hazineye ter sokar ters çıkarır. Yalnızca bir altın kalır küreğin üzerinde, oda düştü düşecek şeklinde yerinde oynuyor.
Sultan Mahmud, baba senin durumun anlaşıldı diyor. Sen askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatacaklar diyor. Askerlerden birini çağırıp, alın bu adamı Üsküdar ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o kadar mesafeyi ona verin diyor. Askerler “Başımız üzerine Padişahım” deyip adamı alıp Üsküdar a götürmüşler.
Askerler; baba şuradan hele bir taş beğen diyorlar. Tıkandı baba, şu küçüktü, şu yamuktu, şu şöyleydi böyleydi derken kocaman bir taş beğeniyor. Ne yapacağım şimdi diye sorunca, askerler durumu bildiriyor. Askerler; Padişahımız ferman buyurdu. Tıkandı baba bir taş beğensin, o taşı ne kadar uzağa atarsa o kadar alanı kendine bağışlıyorum dedi deyince, yaşlı adamın beynine kaynar sular damlıyor. Bir yaşlı vücuduna bakıyor. Birde beğenmiş olduğu kocaman kaya parçasına.
Bari azıcıkta olsa şu dünyada bir yerim olsun diye koca kayayı kafasına kaldırıp ileriye atmaya kalkışınca, taş elinden kayar ve kafasına düşer. Tıkandı baba orada vefat eder. Askerler haberi çok hızlı bir şekilde padişaha ulaştırır. Padişah bu duruma çok üzülür. Asırladır eskimeyen, geçmişten günümüze ışık saçan o muhteşem cümle, o muhteşem kelimeler ağzından dökülür o anda.
“VERMEYİNCE MABUD – NEYLESİN SULATN MAHMUD.“
